Yönetmen Bernardo Bertolucci, bu son filminde, Avrupa’da gençliğin sesinin yankılandığı 1968 Baharı Fransası’nın çalkantılı politik perde arkasına eleştirel bir bakışla yaklaşıyor.
FİLMİN ÖYKÜSÜ
Isabelle (Eva Green) ve erkek kardeşi Theo (Louis Garrel) anne ve babaları tatil için evden gittiğinde Amerikalı öğrenci Matthew’u (Michael Pitt) Paris’teki evlerinde kalması için davet ederler. Evde kaldıkları süre içinde kendi kurallarını koydukları, birbirlerinin duygularını ve cinselliklerini keşfettikleri akıl oyunları oynamaya başlarlar. 1968 yılında Fransa’nın politik çalkantı içinde olduğu bir dönemde gençliğin sesi de giderek yükselmeye başlamıştır. ‘The Dreamers - Düşler, Tutkular ve Suçlar’ üç öğrencinin birbirlerinin hayatlarını ve cinselliklerini test ettikleri ve nereye kadar gidebilmeye cesaret edeceklerini gösteren bir hikayeyi anlatmakta.
Filmin Künyesi
Yönetmen: Bernardo Bertolucci
Senaryo: Gilbert Adair
Görüntü Yönetmeni: Fabio Cianchetti
Kurgu: Jacopo Quadri
Yapımcı: Jeremy Thomas
Yapım yılı ve ülkesi: 2003, İngiltere, Fransa,
İtalya, ABD
Tür: Dram
Süre: 130 dk.
Dağıtımcı: Umut Sanat
YAPIM HAKKINDA
Takıntı, tutku ve imkanları konu alan bir film olan “The Dreamers” projesi bir yönetmenin başına hiç gelmeyecek şekilde ortaya çıkmıştır. Bernardo Bertolucci, Gilbert Adair’in 1988 yılında yazdığı “The Holy Innocents” romanını eline aldığında, bir sonraki projesi için ne yapabileceğini düşünüyordu. İçsel gözlemlerle dolu bu romanın, 1968 yılında Fransa’daki gençliğin başkaldırısını ele almasından oldukça etkilendi. Fransız kültürü ile oldukça yakından ilgilenen İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci, yükselen gençlik hareketlerine kendini çok yakın hissetti ve bu romanda anlatılan olaylar ile kendi deneyimlerini birleştirerek bir film yapmaya karar verdi. “Çok az film yaptım çünkü filmler benim gerçek hayatımın bir parçası” diyor.
Gerçekten de Adair’in kitabı eline geçtiğinde Bertolucci, onun 1976 tarihli epik başyapıtı 1900 hakkında birşeyler yapmayı düşünüyordu. 1945 yılında geçen bu başyapıt bir çiftçi ve bir toprak sahibinin birbirlerine paralel olan yaşamlarını konu alıyordu. “Bunun yüzyılın sonuna kadar gitmesini istiyordum” diyor 1968 Paris’ini düşünen yönetmen. “Daha sonra düşündüm. Gerçekçi olalım, 1900’ün altında yatan gerçek ne? Büyük politik ümit.Fakat bugün böyle bir şey görmüyorum. Bu nedenle bu projeden vazgeçtim.” Adair’in bu romanından vazgeçse de yine de “68’deki şiddeti ve olayları konu almıyordu. Fakat o zamanın ruhunu taşıyordu” diyor.
Takıntı, tutku ve imkanları konu alan bir film olan “The Dreamers” projesi bir yönetmenin başına hiç gelmeyecek şekilde ortaya çıkmıştır. Bernardo Bertolucci, Gilbert Adair’in 1988 yılında yazdığı “The Holy Innocents” romanını eline aldığında, bir sonraki projesi için ne yapabileceğini düşünüyordu. İçsel gözlemlerle dolu bu romanın, 1968 yılında Fransa’daki gençliğin başkaldırısını ele almasından oldukça etkilendi. Fransız kültürü ile oldukça yakından ilgilenen İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci, yükselen gençlik hareketlerine kendini çok yakın hissetti ve bu romanda anlatılan olaylar ile kendi deneyimlerini birleştirerek bir film yapmaya karar verdi. “Çok az film yaptım çünkü filmler benim gerçek hayatımın bir parçası” diyor.
Gerçekten de Adair’in kitabı eline geçtiğinde Bertolucci, onun 1976 tarihli epik başyapıtı 1900 hakkında birşeyler yapmayı düşünüyordu. 1945 yılında geçen bu başyapıt bir çiftçi ve bir toprak sahibinin birbirlerine paralel olan yaşamlarını konu alıyordu. “Bunun yüzyılın sonuna kadar gitmesini istiyordum” diyor 1968 Paris’ini düşünen yönetmen. “Daha sonra düşündüm. Gerçekçi olalım, 1900’ün altında yatan gerçek ne? Büyük politik ümit.Fakat bugün böyle bir şey görmüyorum. Bu nedenle bu projeden vazgeçtim.” Adair’in bu romanından vazgeçse de yine de “68’deki şiddeti ve olayları konu almıyordu. Fakat o zamanın ruhunu taşıyordu” diyor.
Eski bir şair olan Bertolucci, 30’lu yıllardaki Fransız sineması ve 50’li 60’lı yıllardaki Yeni Akım yönetmenlerinin tarzından etkilenerek buradaki öğeleri birleştirmekte usta olmayı başardı. “60’lı yılların sihirli bir tarafı var. Hayal görmek de diyebiliriz. Sinemada politikayı, cazı, rock’n roll’u, seksi, felsefeyi, uyuşturucuyu birbirleriyle kaynaştırıyoruz ve ben bunların hepsini birbirleri içinde eritiyorum.”
0 yorum:
Yorum Gönder